Helâl Maldan İnfâk Etmek Mü’minlerin Temel Özelliklerindendir

İnsanın Rabbiyle, ailesiyle ve toplumla olan münasebetinin yanı sıra hayatının her alanını tanzim eden din, yapılacak hayır ve hasenatın ne şekilde ve hangi mallar üzerinden yapılması gerektiğini de detaylı bir şekilde açıklamıştır.

İSLAM - 07-05-2018 23:14

Varlığın hakikî sahibi Allah Te‘âlâ’dır. İnsanoğlu bu şuurla hareket etmeli, elindeki vâriyeti bu hakikat doğrultusunda yine Allah Te‘âlâ’nın râzı olduğu yollarda ve sırf O’nun rızâsını gözeterek sarf etmelidir. Kur’ân-ı Kerîm’de infâk ile ilgili önemli ölçülerin yer aldığı âyet-i kerîmelerden birinin hitâbı şöyledir:
 يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ 
“Ey iman etmiş olan kimseler! Kazanmış olduğunuz şeylerin iyilerinden/helâllerinden/ bir de (madenler ve türlü türlü ürünler gibi) sizin için yerden çıkarmış bulunduğumuz şeylerden infakta bulunun. Kötü bir şeyi (vermeyi) kastetmeyin ki, siz özellikle (seçip) ondan verirsiniz de, kendiniz(e verilecek olsa) onun hakkında göz yummaksızın(, isteyerek) asla alıcıları olmazsınız! (Şunu da iyice) bilesiniz ki, şüphesiz Allâh Ğaniyy’dir; Hamîd’dir.” [1]

Âyet-i kerîmede geçen ‘طَيِّبَات’ ‘tayyibât’ ifadesi, konumuz açısından son derece önemlidir. Zira bu kelime, helâl olmanın yanında temiz olma mânâsını da kapsar. Allah Te‘âlâ söz konusu âyet-i kerîmede malın yalnızca helâl yollarla kazanılmış olanına değil, temiz olanına vurgu yapmaktadır. Burada kastedilen temizlik de günlük hayattan anlayacağımız maddî temizlik ya da sadece sağlığa yönelik türden bir temizlik değildir. Âyet-i kerîmedeki vurgu, malın kusurlu olmamasına yöneliktir. Çürüklük, kalitedeki bâriz düşüklük gibi hususlar bahsedilen kusur kapsamına giren temel niteliklerdir.

Müfredât sahibi Râgıb el-İsfehânî (Rahimehullâh), ‘Tayyib’ kelimesinin mânâsı hakkında şöyle demiştir: “Tayyib kelimesinin asıl anlamı, duyuların ve nefsin lezzetli bulduğu/hoşuna giden şeydir. Şer‘î anlamda ‘الْطَّعَامُ الطَّيِّبُ’ terkibi ‘hoş yiyecek, câiz olan şeyden ve câiz olan yerden alınan’ anlamındadır. Yiyecek bu şekilde olduğu sürece, hem hazırda hem de gelecekte tayyib/hoş olur ve pis/kötü olmaz. Aksi durumda ise hazırda hoş olsa da gelecekte hoş olmaz…”[2]

Tayyib gıdanın önemi üzerinde tasavvuf ehli de çokça durmuş Ebû Süleyman ed-Dârânî Hazretleri:“Tayyiblerin yenmesi, insanda Allah’tan râzı olmayı doğurur.” demiştir.[3]

Âyet-i Kerîmenin Nüzûl Sebebi

Tefsirlerimizde kayıtlı bulunan malûmata göre, hicretin ardından Ensârdan olan sahâbîlerin (Radıyallâhu Anhum) Mescid-i Nebevî’ye, Muhâcir olan sahâbîlerin (Radıyallâhu Anhûm) istifade etmesi için bıraktıkları ürünler arasına sakıncası olmaz düşüncesiyle kalitesiz hurmaları da ilâve ettikleri ve âyet-i kerîmenin onların bu davranışı üzerine nâzil olduğu belirtilmiştir. Abdullah ibnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) da âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi hakkında şöyle demiştir: “Sahâbîler hurmanın çürük ve kötüsünden sadaka veriyorlardı. Böylece bu işi yapmaktan men olundular.”[4]

Tefsirlerimizde yer alan birtakım bilgilere göre, nakletmiş olduğumuz âyet-i kerîme farz olan zekât hakkındadır. Netice olarak, hassasiyet sahibi bir mü’minin gerek zekât ve sadaka-i fıtır veya fidye gibi farz veya vâcib olan sadakasını, gerekse de nâfile olarak vereceği sadakasını helâl ve tayyib olanından verme konusunda hassas davranmasının lüzûmu ortaya çıkmış olmaktadır.

Âyet-i Kerîme’de Zikredilen İsm-i Şerîflerin Mânâsı

Nakletmiş olduğumuz âyet-i kerîme, Allah Te‘âlâ’nın ‘el-Ğaniyy’ ve ‘el-Hamîd’ ism-i şerifleriyle hitâma eriyor. Lafzın bu şekilde gelmiş olmasında da muhakkak bir incelik vardır. Nitekim ‘el-Ğaniyy’ ism-i şerîfi Allah Te‘âlâ’nın, kulların vereceği sadakalara ihtiyaç duymayıp bunu insanların istifadesi için emreden, noksan sıfatların tamamından berî bir zât olduğunu vurgulamaktadır. Bununla beraber ‘el-Hamîd’ ismindeki vurgu da Allah Te‘âlâ’nın, bahşetmiş olduğu tüm nimetlerine karşı hamde müstehak oluşuna ve özellikle de mecbur olmadığı halde rızâsı için yapılan hayırları fazl-ı keremiyle kabul edip sevap verdiği için övgüye lâyık bulunan bir Rab oluşuna yöneliktir.[5]

 

Dipnotlar

[1] Bakara Sûresi:267
[2] Râğıb el-İsfahânî, Müfredât Kur’ân Kavramları Sözlüğü, Çınar Yayınları, İstanbul, 3. Baskı, 2012, s.644
[3] İmâm-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmidîn, Bedir Yayınevi, İstanbul, c.2, s.44.
[4] Bu sebeb-i nüzul rivâyetlerini İmam et-Taberî (Rahimehullâh), el-Câmiu’l-Beyân tefsirinde, İmam es-Süyûtî (Rahimehullâh) da el-Lubâbu’n-Nukul fî Esbâbi’n-Nüzûl adlı tefsirinde kaydetmiştir.
[5] Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Bakara Sûresi 267. âyet-i kerîme tefsirli meâli.

Kaynak: ismailaga.org.tr

Günün Diğer Haberleri